Thursday, February 24, 2011

Tamam. Döktüreceğim.

Sınırlarımı anladım. Bu yeni deneyimle. Bir aydan fazla bekledim mi artık sinirlerim bozulmaya başlıyor. Pek eski romanlardaki asil karakterler gibi değilim. Saldırganlaşıyorum. 38 gün oldu. Bir hayat yaşıyorum arka planda sürekli bekleyerek... Çok yorucu.

Bir sürü şey oluyor. Sonuçta ben "front man (woman)" im (yesinler!). Hep bir şeyler yapıyorum sonra hep bir şeyler oluyor. Geçen gün bir arkadaşım arayıp "kızım bir kurşun döktür bak, ne zaman arasam ya hastasın, ya da bir kaza geçirmiş oluyorsun" dedi. Haklı mı? Haklı falan değil. O kadar çok insan söylüyor ki bunu bana, deli olacağım. "Kurşun döktür" standartı. Tamam çok güzel de ben şimdi sabah çıkıp işe gidip akşam eve gelen bir insan değilim ki. Sürekli uğraşım var. Sürekli uğraşı lafı hoşuma gitti bak şimdi. Sürekli uğraşınız var mı? Var. Müzik sizinki ne?

Tamam tamam döktürücem kurşunu sizin hatırınıza.

Düştüm evet, nerede düştüm Boston'da. Sistit ile hastanelik oldum, nerede? Viyana'da. Midem bulandı kustum New York uçağımı kaçırdım; Bursa'dan turneden dönerken. Migren'im tuttu konseri çalamadım; New York'ta. Keçi gribi oldum; İstanbul'da konserlerim vardı Daniele ile... İşte durum bu. Sürekli bir şeyler yapıyorum diye oluyor bütün bunlar. Cheryl Baysal (Cengiz'in eşi) bir gün yana yakıla beni aradı. Dedi ki Selen koş bizim tavşan hastalandı, Cengiz'de yok, Veteriner'e gidiyorum sen de gel, derdimi anlatamıyorum ben onlara. Koştum gittim. Bunların iki tavşanı var birisi çok yaramaz, hep aktif ve sürekli bir şey oluyor buna. Bağırsakları düğümleniyor falan filan. İki de bir Veteriner'de. Ötekisi (dişi olan) çok sakin. Duruyor öyle! Cheryl dedi ki bak dişiye hiç bir şey olmuyor, öyle duruyor diye. Ama bu çok hareketli durmadan başına bir şey geliyor! Did you get it? =) Oh, yes I diiiid! Bence benim durumum ile ilgili en doğru tespit bu! Yaşa Cheryl. Durup durukken başıma bir şeyler geliyor muamelesinden iyidir. Yaramazsın sen dedi bana. Doğruya doğru.

Ben yine de kurşun döktürücem tamam, üstüme gelmeyin.

Wednesday, February 16, 2011

Çorbası tasta.

Hasta olmak acayip bir psikoloji. Küçüklüğünden beri hastalanan birisiyim ben. Hasta olmam benden çok çevremdeki insanları rahatsız etmiştir hep. Aklınıza gelecek tüm çocuk hastalıklarını sırasıyla oldum. Bir sürü okul günü kaçırdım. Aklımda kalan bu. Okulu severdim ben, gidememek hoşuma gitmezdi. Şimdi de konser kaçırınca üzülüyorum. Perşembe Diyarbakır'a gidecektim mesela. Heyecanlıydım.

Cuma gecesi harika bir konser çaldık Daniele Camarda ve Ediz Hafızoğlu ile. Pazar gecesi öksürmeye başladım. Pazartesi ateş filan, tüm paket hep beraber geliyor belli ki. Fakat çalmak istiyorum tabii, Pazartesi konser var Nublu'da, zorladım çaldım. Çıkınca hissettim geliyor daha, bu başlangıç. Neyse işte salgın bu ara neyse ben de ondan oldum, bunda bir sorun yok. İnsanların hastalık karşısındaki tavrını izlemek enteresan. Zamanında bu konuyla ilgili bir kitap okumuştum, bir roman ama asla hatırlamıyorum kimindi. Çok etkilenmiştim. Aynısını her hastalandığımda gözlemliyorum. İnsanlar böyle bir şey olmamış gibi davranmayı tercih ediyorlar, aralarında sağlıklı sorunsuz dolaşmanı istiyorlar. Facebook'tan oradan buradan "çok geçmiş olsunlar" yağıyor, ama bir çorba yapalım yok mesela. Sen yapıyor musun diye sorana tabii ki cevabım aynı. Ama birisi bana sorarsa seve seve yaparım, koşa koşa yanına giderim o ayrı. Sanırım konuşmak gerekiyor aslında, istemek gerekiyor ama bir çoğumuz yapamıyoruz. Ben de yapamıyorum."We are all alone at the end".

Annem çok harika bir insan çoğunuzun annesi gibi. Hastayım dersen gelip sana bakar. Benimkinin iyi taraflarından birisi durup dururken hastaymışssın ve bir şeye ihtiyacın varmış gibi davranmaz. Hastayım dersen ama ilgilenir sonuna kadar. Dün acilde yanımdaydı, sabah kahvaltıya geldi v.s... Sıkmaz, bunaltmaz, gerektiği kadar yanında olur. Harika bir dengesi var. Ben anne olsam böyle bir insan olamam. Belki de bu yüzden ödüm kopuyor anne olmaktan. Dengeyi kurmak çok zor. Annesi olmayan, erken yaşta kaybeden arkadaşlarım geliyor aklıma bugün...Bir ara bu yüzden biraz gözyaşı bile döktüm. Çok fazla ilaç kullanıyorum, kafam karışıyor da olabilir ama hastalık insanı hassaslaştırıyor. Aslı, Ayşe, Patrick, Atilla.. Nasıl idare ediyorlar bilemiyorum. Benim aklıma ilk gelen şey annemi aramak hastalandığımda. Gelsin kafamı sevsinden tut anne çorbası yapsına kadar. Refleks gibi bir şey.

Keçi gribi yok dense de (sağlık bakanlığımız öyle buyurdu!) ben basbayağı oldum. Sanırım bir çoğunuz da aslında bu yeni salgından etkileniyorsunuz. Ağır ateş, titreme, ısrarlı kuru öksürük (akciğerlere saldıran tip virusmüş - bir nevi bronşit yani) kusma, ishal ve arkasından korkunç bir nezle/grip. Şikayetiniz varsa doktora görünün. Minoset gibi normal ateş düşürücüler bende işlemedi. Bir de mutsuzluk yaptı ama sanırım bu hastanın doğal hali olarak yorumlanabilir.

Sıcak kalmak lazım bu aralar. Bir de kar yağsa fena olmaz hani...

Sunday, February 6, 2011

Muz.ik icin Mu.zik



Steve Kuhn, Piyano
Dean Johnson, Kontrabas
Joey Baron, Davul

Istanbul Jazz Center'da Steve Kuhn! Duydugumda saka zannettim ama bu gece gordum ki bizzat, gercekmis. 18 yasinda bir fan gibiydim. Butun gece beraber muhabbet ettik. Inanilmaz bir konser caldilar. Turnenin Istanbul ayagi. Dun Viyana. Pazartesi Paris. Sanirim sonra donecegiz eve dedi Steve.

Patlayacak kadar mutlu oldugum bir gece (keske maki'de burada olsaydi!). Joey Baron hayatimin cok uzun bir doneminde 'kimle calmak istiyorsun haydi hayal takimini kur' dediklerinde hic dusunmeden yapistiracagim isimdi. Sonra zamanla yerine baskalari gecti mi diye dusunuyorum? Aslinda gecmemis, hemen cat diye bu diyemedim simdi bir isim bak. Neyse, Joey'a (arkadas olduk bu gece ya =) hayranligimin onemli bir kismi Bill Frisell yuzunden oluyor aslinda. 80'lerin sonlarindan 90'larin ortalarina kadar uzun bir donem Frisell, Kermit Driscoll ve Joey Baron beraber caldilar. Inanilmaz albumlerdi o donem benim icin, ne kaydettilerse aldim dinledim. Sonra Joey Baron Electric Masada'da Zorn ile beraber calmaya basladi, ben zaten dedim tamam, artik budur! Joey Baron adamimizdir. Sonra canli izledim ben o takimi Istanbul'da. Aman allahim. Unutulmayacak bir deneyimdi.

Bu gece Joey Baron sadece cok acayip calmadi. En acayip caldi! Anlatilmaz, yasanirdi. Iki solo SOLO caldi. Klise bir takim hareketler varsa eger onlar bu gece yoktu. Varsa da oyle bir estetik icinde varligini surdurmeye devam edemedi. Bir insan guzel calabilir, harika calgi calabilir ama boyle muzisyen olmak baska bir sey. Bininci kez anladim, yine de her seferinde cok sasiriyorum gibi oluyor ama, bicim (structure) takintim var benim. Takiyorum bir insan elindeki malzeme ile boyle bir sey yaratabilince, surekli, durmadan, evire evrile, takilmadan, sikilmadan, cekinmeden, mutlu mesut... Nedir bunun gizemi? Nasil bu kadar guzellesilebiliyor? Yani her baslangic, bitiris birbirinden bu kadar ayri bu kadar yeni olabilir mi? Basit bir latin, swing boyle calinabilir mi? O nasil bir dinamiktir kendiliginden gelen, akan? Nasil bir dinleme eslik etme, yaratma yaratma yaratma....4 olcunun icine oturma, zamani bizi sasirtmadan sasirtma... Hayran kaldim kendisine tumuyle.

Steve Kuhn'u ilk defa Steve Swallow'un Home albumunde dinlemistim gerceken kulak kabartarak. Bir solosu vardi orada, bir zaman kullanimi, daha ne oluyo yahu demeden soloya girme hali... Inanilmaz bir enerjisi var o solonun. Hemen caldim ogrendim. Sonra dustum pesine. Anlattim bu gece kendisine. Ne buyuk sans. Ilgiye dinledi, ne guzel oldu o kayitlarin album olmasi dedi =) Sonra da soyle bir bomba patlatti cok yakinda Swallow ve Baron ile Trio albumu. Iyk! Gik! Sevindim! Benim hayal grubun bascisi iste. Cok ayip.

Harika bir piyanist Kuhn. Bis'te the Zoo diye bir parcasini caldilar, sozlerini de ben yazdim dedi, bu gun gerceklesecek Super Bowl icin soyluyorum dedi, yapistik yerlere. Bu gece yillarin muzigi vardi sahnede ama o hep ozel dille. Bazen birden cok modern, cok eski, yakin, tanidik, vahsi, gurultulu... Turkce yazinca bunlari cok komik oluyormus ama olsun. Inanilmaz bir dinamik kontrolu grupta. Belli ki Kuhn oyle seviyor. Kas kalkiyor hop asagiya, g
ulumseme hop full enerji... Uzun zamandir boylesine bir liderlik gormemistim. Kuhn'un aranjmanlari baska bir alem ama kendi muziklerini caldiklarinda ortalik toz duman oldu. Parca esnasinda ziller degisiyor, beaterlar degisiyor da degisiyor... Icim giciklandi! Bittim.


Teslimiyettir Muzik. Bir suru muzisyen var inanilmaz calan enstrumanini. Bilmez bunu, calamazsin iste adamla. Birakmak lazim o ana kendini. Birak. Olmaz bir sey. Ancak boyle olur iste. Hep beraber ortak kumede birlesilir. Teslim olmak lazim muzige. Her sey muzik icin diyorum guluyoruz biz ama dogru aslinda, inaniyorum buna tum varligimla. O sirada ne gerekiyorsa yaparim ben.. Ya da hic bir sey yapmam. Tissliyip fissliyor mu digerlerinin enstrumanlari, benimki fisslayamiyorsa ben fisslarim canim istiyorsa o insanlarla butunlesik olmak, o an gerektiriyorsa varsa cekim kuvveti, fisslarim da tisslarim da... Yok bunun cekincesi, sikintisi. Aynen bu hafta basinda Nublu'da Mike Cooper'la calarken ki gibi. Muzik oysa sen de oradaysan, tisslarsin, sonra da baglanirsin. Please stay connected!

Muzik icin Muzik. Yok baska bir diyecegim.

p.s.1 Gece Joey Baron ile New York, Dallas ve Berlin arasinda kurmus oldugu yasam ucgenini ve sebeplerini konustuk uzun uzun. Bu konuyla sahsen ilgilenecegini dusundugum birisi var. Ona anlatayim diyorum ozelden! =)

p.s.2 Harika insanlardi. Steve Kuhn beni hic yalniz birakmadi. New York'ta bulusmak uzerine sozlestik. Ona "Answers" verdim dinlesin diye, "Charles Lloyd zamaninda fircalamisti beni CD'im veya notalarim yanimda olmadigi icin" hikayesini anlattim. Firsat bulmusken... dedim. =) Tum gece yaninda tasidi.

p.s. 3 Hem Joey hem de basci Dean Berklee mezunu. Takim tutmak gibi bir sey oluyor zamanla bu. Hoop hemen muhabbet 1-2-3...

p.s. 4 Yazinin sonunda 'yok baska bir diyecegim' derken yalan soylemisim.. Joey Baron muzikle ilgili beni cok ilgilendiren seyler soyledi. Yarin sabah kalktigimda hala aklimdalarsa yazacagim.

p.s. 5 YDN!!! Iyi geceler.

Saturday, February 5, 2011

PMS: Pre-mental syndrome

Bir tane guzel bir seyi olamiyor artik kimsenin! Herkesle her sey paylasiliyor. Ozel mozel yok kardesim ver sende ne varsa bende de bu var, tamam ne guzel, o zaman paylasalim!

Muzik yaptim paylasalim. Resim cektim paylasalim. Konsere gittim paylasalim. Konser caldim paylasalim. Sunu aldim, bunu aldim, sacimi kestirdim (giydir kendine!), oraya gittim, buradan dondum, sunu gordum, bu boyle demis, su soyle buyurmus, ne demis ne demis?... Paylasalim.

Paylasalim da arkadasim, kimse parasini, evini, sevgisini (sozum meclisten disari), fiziksel zamanini paylasmak istemiyor. Eyleme gidip soylenmiyor. Sozlu ettigi sikayetleri gerekli mercii'ye iletmiyor. Not yaziyor, blog yaziyor (?!), Facebok'ta Twitter'da soyleniyor... Ne o? Soyle(n)dim gitti!

Gitmedi arkadasim kaldi o orada. Hayat sen oraya buraya kizinca oturdugun yerden, hareket etmeyince iki arpa boyu iyilesmedi kimse icin. Sen kizdiginla kaldin!

Gitti gitte de bosa gitti onlarin hepsi, bosa gitti!

p.s. PMS: Paylasma Manyakligi Sendromu.