Wednesday, February 16, 2011

Çorbası tasta.

Hasta olmak acayip bir psikoloji. Küçüklüğünden beri hastalanan birisiyim ben. Hasta olmam benden çok çevremdeki insanları rahatsız etmiştir hep. Aklınıza gelecek tüm çocuk hastalıklarını sırasıyla oldum. Bir sürü okul günü kaçırdım. Aklımda kalan bu. Okulu severdim ben, gidememek hoşuma gitmezdi. Şimdi de konser kaçırınca üzülüyorum. Perşembe Diyarbakır'a gidecektim mesela. Heyecanlıydım.

Cuma gecesi harika bir konser çaldık Daniele Camarda ve Ediz Hafızoğlu ile. Pazar gecesi öksürmeye başladım. Pazartesi ateş filan, tüm paket hep beraber geliyor belli ki. Fakat çalmak istiyorum tabii, Pazartesi konser var Nublu'da, zorladım çaldım. Çıkınca hissettim geliyor daha, bu başlangıç. Neyse işte salgın bu ara neyse ben de ondan oldum, bunda bir sorun yok. İnsanların hastalık karşısındaki tavrını izlemek enteresan. Zamanında bu konuyla ilgili bir kitap okumuştum, bir roman ama asla hatırlamıyorum kimindi. Çok etkilenmiştim. Aynısını her hastalandığımda gözlemliyorum. İnsanlar böyle bir şey olmamış gibi davranmayı tercih ediyorlar, aralarında sağlıklı sorunsuz dolaşmanı istiyorlar. Facebook'tan oradan buradan "çok geçmiş olsunlar" yağıyor, ama bir çorba yapalım yok mesela. Sen yapıyor musun diye sorana tabii ki cevabım aynı. Ama birisi bana sorarsa seve seve yaparım, koşa koşa yanına giderim o ayrı. Sanırım konuşmak gerekiyor aslında, istemek gerekiyor ama bir çoğumuz yapamıyoruz. Ben de yapamıyorum."We are all alone at the end".

Annem çok harika bir insan çoğunuzun annesi gibi. Hastayım dersen gelip sana bakar. Benimkinin iyi taraflarından birisi durup dururken hastaymışssın ve bir şeye ihtiyacın varmış gibi davranmaz. Hastayım dersen ama ilgilenir sonuna kadar. Dün acilde yanımdaydı, sabah kahvaltıya geldi v.s... Sıkmaz, bunaltmaz, gerektiği kadar yanında olur. Harika bir dengesi var. Ben anne olsam böyle bir insan olamam. Belki de bu yüzden ödüm kopuyor anne olmaktan. Dengeyi kurmak çok zor. Annesi olmayan, erken yaşta kaybeden arkadaşlarım geliyor aklıma bugün...Bir ara bu yüzden biraz gözyaşı bile döktüm. Çok fazla ilaç kullanıyorum, kafam karışıyor da olabilir ama hastalık insanı hassaslaştırıyor. Aslı, Ayşe, Patrick, Atilla.. Nasıl idare ediyorlar bilemiyorum. Benim aklıma ilk gelen şey annemi aramak hastalandığımda. Gelsin kafamı sevsinden tut anne çorbası yapsına kadar. Refleks gibi bir şey.

Keçi gribi yok dense de (sağlık bakanlığımız öyle buyurdu!) ben basbayağı oldum. Sanırım bir çoğunuz da aslında bu yeni salgından etkileniyorsunuz. Ağır ateş, titreme, ısrarlı kuru öksürük (akciğerlere saldıran tip virusmüş - bir nevi bronşit yani) kusma, ishal ve arkasından korkunç bir nezle/grip. Şikayetiniz varsa doktora görünün. Minoset gibi normal ateş düşürücüler bende işlemedi. Bir de mutsuzluk yaptı ama sanırım bu hastanın doğal hali olarak yorumlanabilir.

Sıcak kalmak lazım bu aralar. Bir de kar yağsa fena olmaz hani...

1 comment:

ekin said...

Gecti Gecti, az kaldi ha gayret!!! =)