Monday, July 22, 2013

Kisisel iletisim yontemi olarak muzik.

Muzisyenin kim oldugu, ne oldugu ve nasil davranmasi gerektigi konusunda biz muzisyenler haric herkes uzlasmis gozukuyor. Bu yazi cokca ustunde uzlasilmis gibi gozuken muzisyenlik kavramina ve muzisyen tiplemesine itiraz, biraz da cagdas muzisyen dilini savunmak uzere yazilmis bir yazidir.

...
TRE, 6. Bolum, Selen Gulun
Muzik benim icin sadece duygularima hitap eden, duygularimi harekete gecirmesi gereken bir olgu degil. Aklima hitap etmesi o muzigi benim icin kalici, enteresan ve ic giciklayici (seksi) bulmama sebep oluyor. Akilci bakis acim ve algim hayati boyunca dunyanin cesitli yerlerinde calmis, yasamis (bati medeniyetlerini ornekliyorum) bir muzisyen olarak kendimi o dunyada bile biraz tuhaf hissetmeme yol acti, aciyor. Ama neyse ki cesit cesit muzisyenlik var. Muzisyen olmasaydim bu dar alanli yargilama ve adalet, yerlestirme ve anlamlandirma cemberi icinde cok buyuk bir ihtimalle bilim adami veya mucit olurdum. Mesela bir ressam degil. Baska bir sanat dali degil.

Ben ulasmak istedigim seviye muzisyenlige ulasana kadar omrumu harcayacagimi tahmin ediyorum. Daha kucuklugumde baska hic bir ‘sey’ olmak istememis oldugum dusunulurse bu duruma arkami donup gidecek de degilim. Muzik bu anlamda tum bir evren olarak benim varligimda vuku buluyor. Muzik ask da demek, spor da, edebiyat da, sevismek de, icki icmek de, konusmak da, uyumak da... Yani bir cember olarak muzik var. Yasam cemberi olarak muzik.

Bazi muzisyen arkadaslar ozellikle sosyal medya’daki beyanatlarinda “muzisyen okula gitmese de olur” diyor. Okul burada bence aslinda akli simgeliyor. Bu soylemde alt metinde ben sanatcinin kendisini var olan ‘ilham’ gucu ile toplumdan ayristirma ve ozel kilmaya calisma cabasi sezinliyorum.Yaptigi isi yuceltme ihtiyaci biraz da. Bu benim hic de adil bulmadigim bir soylem cunku muzigi tek bir dil'e, duygu diline indirgiyor. Muzigin baska bir sekilde bir araya getirilmesinin ve/veya algilanmasinin mumkun olmadigini savunmak, varsa yoksa 'mevzuu'da duygularin olmasi gerektigini dusunmek bana ancak “tanri kesinlikle var, gonul gozuyle bakarsan gorursun” kadar bilimsel geliyor. Muzigin cok cesitli bir dili vardir (neyse ki) ve onu salt duygular dunyasina indirgemek, muzisyenleri de o romantik dunyada sirf duygulariyla hareket ettigi dusunulen kimliginin icine sokar ki benim hayatim bu duruma karsi durmak ve durmaya calisarak gecti, geciyor. Biz muzisyenler sadece duygularini kontrol edemez, bir ise yaramaz, sosyal olarak tuhaf davranan insanlar konumuna biraz da kendimiz yuzunden itiliyoruz. Ben romantik bir insan degilim. Muzisyen olmak icin romantik bir insan olunmasi gerektigini de dusunmuyorum. Soyle anlatabilirim, eger sadece duygularimi kullanarak bir muzik besteliyor olsaydim birisi benden cenaze muzigi yazmami istese uc aylik bir calisma sureci planladiysam daha birinci ayin sonunda bu sebepten intihar etme noktasinda depresyona girmem gerekebilirdi. Inanin bana boyle bir sey olmasi gerekmiyor! Insan gule oynaya hayatina devam ederken de ölüm temali bir muzik besteleyebilir.

Seneler evvel bir partide bir muzisyen arkadasimin esi sohbet esnasinda Viyana’li bir oda muzigi gurubunun yeni konser programina almak uzere benden eser siparis etigini duyunca kahkahalarla gulmus, sonra da “siparis uzerine muzik yazilir mi canim?” diye tepkisini dile getirmisti. Bunun sebebi herkesin muzik hakkinda bir fikir sahibi olmasi ama aslen icinde ne olup bittigi konusunda bilgisiz (belki de ilgisiz) olmasindandir. Insanlar besteci denen muzisyen turunun aldigi ilhamla cosarak, mesela benim durumumda kosup Piyano basina gecerek, kendinden gecmis bir sekilde sallana sallana muzik besteledigine inanmak istiyor. Boyle bir romantik bakis acisi! Halbuki dirsek curuterek yazmis oldugum yazilara kiyasla cok cok az bir zamanda bu sekilde muzik yaziyorum, bir cok besteci arkadasim da oyle. O zaman ilham nedir sorusunu sormak lazim? Bunun cevabini gercekci bir sekilde verince de bir cok insanin kalbini kiriveriyorsun ama yapacak bir sey yok.

Ogrencilerimle kompozisyon dersine baslamadan once onlara onemsedigim iki soru soruyorum. Ilki ‘muzik yazmak icin nelerin fikir olabilecegi’ sorusudur. Cogunlukla tek tuk gelen bilindik cevaplar donem sonunda cok cesitli bir hal alir. Burada evrilen cesarettir. Bir muzisyene baslangicta bir dizi, ses araligi, trombon veya evinin onundeki agacin formu konu olabilir. Yani fikir bir anlamda duygu dunyasindan gelmek zorunda degil. Ilham konusunda bir sıkıntı yok. Ama surec de cok onemli. Bu durumda ikinci soru gelir; “Kaciniz heyecanlandigi  fikri gelistiremedigi icin yazmaya basladigi muzigi yarim birakti?”. Sinifin %80’i el kaldirir. Muzigin teknik dilini bilmek bu anlamda kendini besteleme yoluyla ifade etmek isteyen birisi icin sart. On bes senedir egitmenlik yapiyorum ve yukaridaki vermis oldugum oranla carpilirsa, muzik okullarinin bazi insanlari icin neden cok onemli oldugunun bilimsel istatistiki bir sonucu da ortaya cikmis olur diye dusunuyorum.

Eser basligi altinda yazmaya calistigimiz muzikler plan program icerir ve insan maalesef anasindan bunlari bilerek dogmuyor. Benim calistigim alandaki muzisyenlikte entelluktel bakis acisi, literatur ve teori anlam kazanir. Olaylari ve algiladiklarini farkli sekillerde kurgulayabilmek ve kendi sectigin veya urettigin bir dille aktarman gerekir. Bu dili olusturmaya calisirken uzun ve mesakkatli bir yoldan gecersin. Muzik teorisi, yatay-dikey cokseslendirme teknikleri calisman, literatur tarayip analizler yapman, duyumunu bu dogrultuda gelistirmen, muzigin tarihsel gelisimini ogrenmen, orkestrasyon calisman, duzenleme teknikleri ogrenmen gerekir. Ben dahil bir cok besteci arkadasim bir calgi kullanmadan belli bir oda muzigi icin muzik yazabilir. Kafasindaki tiniyi ogrenmis oldugu teknikleri de icsellestirmis ise diledigi gibi kullanarak kendi istedigi muzigi yaratabilir. Yaratici insan hayal eden’dir. Biz de tiniyi, sureyi, bicimi hayal edip planliyoruz ve hayata aktarmaya calisiyoruz. Kisa donem icinde Bas Klarinet, Cello, Ses ve Perkusyonlar icin muzik yazmaya baslayacagim. Neden bu gurup? Cunku oyle hayal ettim, kafamda boyle bir ‘ses’ var. Ne bir eksik, ne bir fazla! Bunu icin de calgilarin hic birini calmayi bilmememe ragmen oturup muzigi yazabiliyorum. Okul bu anlamda cok ise yarayabilen  bir kurumdur. Trombon icin yazmak eger ilgini cekiyorsa o aleti calan birine gidip “ufler misin?” diye sorabilme luksune sahip olur, kaynagin kendisinden ogrenebilirsin. Tum bilgilere kisa zaman icinde ulasabilmen ve  gelismek acisindan verimli bir donem gecirebilirsin. Yine de muzisyen olmak isteyen herkesin okula gitmesi gerektigini dusunen birisi degilim. Bunu yazimin sonunda yeniden deginecegim.

Iannis Xenakis
Muzisyen ve besteci hakkindaki romantik bakis acisina geri donersek; Cagimizin onemli bestecilerinden Xenakis Yaraticilik* baslikli yazisinda gercekligin koltuk degnekleri olmadan ayakta durmasi gerektigini ve asiri duygulanimin (sentimentality) eserin gercek sanatsal degerini sakat biraktigini ifade ederken Milan Kundera’nin duygusal kirlilik** lafini alintilar. Ayni yazida “Gercekten yaratici kisiler eserin icindeki aptalca asiri duygulanimdan kacinirlar”*** da der. Ben bu kadar kati olmamakla beraber Xenakis’in demek istedigine yakinlik duyuyorum. Bir muzigin sanat eseri sayilabilmesi icin duygulanimdan farkli kazanimlar elde etmenin gerekliligi goz ardi edilmemeli. Bu sebepten her ne kadar 'alternatif muzik' yaptigini iddia eden ve fakat populer muzik dunyasinda ureten arkadaslarimiz uretimlerinin baska turlu degerlendirilmesini isteseler de yaptiklarini POP olarak algiliyor, baska turlu bir deger yukleyemiyorum. Cunku o sarkilar cabuk tukeltilmek uzere planlanmistir. Ozellikle sozleri varsa. Elbette tarihe kalmis pop sarkilari vardir ama dikkat edin muhakkak belli bir duyguya hitaben yazilmis parcalardir ve ancak baska formlarda ve stillerde yeniden yorumlandiktan sonra standartlasmislardir. Bakiniz; Caz Standartlari’nin cogu (Real Book), Herbie Hanckok’un New Standarts (1996, Verve) albumu... Ilhan Mimaroglu ustamiz Baska Kelimeler**** kitabinda bir yazida ozetle “Ruhumu seytana satmak istedim ama pazarlanabilir olmadigini dusundugu icin almadi. Ben de mecburen besteci kaldim” der. Yazida derdi sanat uretmek olan bestecilerin dusmanlari (gercekten “enemies” kullaniyor!) olarak; icracilar, menajerler, yayincilar, plak sirketleri, studyolar, radyo istasyonlari ve televizyonlar, yani asagi yukari tum ileticileri sayar. Bir de benim kisisel olarak cok begendigim bir alinti yapar Karl Marx’tan: “Sanattan etkilenmek (eglenmek) istiyorsaniz muhakkak sanatsal olarak egitilmis birisi (icine sanat ekilmis olarak da cevrilebilir) olmaniz gerekli”*****. Yani sanatin varligindan haberdar olmak gerekiyor once. Bunun elitist bir bakis acisi olmadigini, sanata ulasmamizin kapitalist duzende bilincli olarak engellendigini ve pop kulturune bilincli olarak maruz birakildigimizi anlatan, cogunluguna katildigim, derli toplu, durumumuzun zorlugunu cok guzel aciklayan bu yaziyi Turkce’ye ceviriyorum. Yakinda paylasacagim.


Aslinda insan anasindan daha harika bir sey bilerek ama maalesef zaman icinde unutarak (ya da utanarak) doguyor, o da dogaclama (improvisation). Bir sanat formu olarak algilanabilir mi o tartismaya burada girmeyecegim ama kendini ifade etme bicimi olarak muzik basligi altinda pekala kendine yer bulabilir. Bir eser  planlama yetisi dogaclamacinin elinin altinda bulunuyorsa, calgiya da hakimse ortaya cikan muzigin besteleme sureci ile ayni surecten fakat cok daha hizlandirilmis hali ile gectigi soylenebilir. Bu durumda dogaclama muzik sanat formu olarak cok acayip bir seye donusebiliyor. Fakat dogaclama muzikte dil yine sorun olusturabilir. Eger dogaclayan calgiya ve ayni sekilde cesitli tekniklere hakim degilse aklina fikir gelmesine ragmen onu gelistiremeyebiliyor. Cunku teknik dil eksigi var. Ya da belki bilse hayalini kurabilecegi bazi seslerden uzak bir performans sergileyebiliyor. Anlatmak istediginiz bir cok seyin oldugunu ama dili iyi konusamadan bir seyler anlatmaya calistiginizda ifadede olusan bosluklari dusunun, bu durum aynen muzige yansiyor elbette. Muzisyenin kendisini daha iyi ifade etmesi icin oyle veya boyle bir egitimden gecmesi gerekiyor gibi gozukuyor.

Aşık Veysel
Yaziyi kisisel notlarimla bitirecegim ne de olsa bu bir blog yazisi. Her sene belli sayida ogrenciye muzisyen olmak icin okula gelmelerinin gerekmedigini okuldan ne alicagina kendinin karar vermesi gerektigini soyluyorum. Cunku kisi kendini nasil ifade edecegini kendi belirlemeli. Ama bunun icin de ciddi bir bilinc seviyesi gerekiyor. Kendi sarkilarini calip soylemek ise bir muzisyenin hedefi, elbette okula gitmek gereksiz ve zorlayici bir deneyim olabilir, butun diger bilgiler kafa karistirici gelebilir. Fakat bilgi sadelesmek istedigin yolda nelerden feragat etmen gerektigi konusunda da insani bilincli kiliyor. Hep aklima su ornek geliyor; Aşık Veysel tartismasiz bu ulkenin yetistirdigi en onemli ozanlardan, saz ustadlarindan biridir. Hayati boyunca sayisiz felaket yasamis buna icinden gelen muzikle direnmistir. Sivas’lidir ve yasadigi bolge ozan kulturunun, geleneginin en onemli merkezlerinden biridir. Hayatinda belki de tek sansli oldugu konu yöre ozanlarınin zaman zaman babasi Şatıroğlu Ahmet’in evine ugrayip çalıp söylemis olmasi olabilir. Komsulari Molla Hüseyin’in de sazini duzenler, kirilan tellerini takarmis. Ilk saz derslerini babasinin arkadasi olan Divriği’nin köylerinden Çamışıhlı Ali Ağa’dan (Âşık Alâ) almis. Hocasindan Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Dertli, Rühsati gibi usta ozanlari ogrenmis. Yani cok ciddi bir okul (akil) var arkasinda Aşık Veysel’in. Kocaman bir gelenek ogretisi. Kendi dilini olusturabilecek dunyadan sozler ogrenmis, biriktirmis, sonra da dokmus icini. Eger ogrenmeseydi yol yontem bilmeden nasil ifade edecekti kendini? Boyle bir cok ornek biliyoruz. Muthis muzik yetenegi, resim yapma icgudusu olmasina ragmen kendini gelistirme firsati bulamamis yok olup gitmis yetenekler var. Aşık Veysel egitimin en saf, en ozel halinin ortasinda egitilmis. Ya baska ogretiler de bilseydi, ogrenseydi o zaman baska hayaller kurup baska kurgular uzerinde calismaz miydi diye merak etmeden duramiyor insan. Hayal dunyasinin icine baska malzemeler sizmaz miydi? Baska sesler bir araya getirmek istemez miydi? 

*Xenakis, Iannis, ‘Creativity’, On being a composer.
**Emotional Filth
*** “All truly creative people escape from this foolish side of a work, the exaltation of sentiments”.
**** Mimaroglu, Ilhan, 2003, ‘Predicament’, Other Words, Pan Yayincilik.
***** “If you want to enjoy art, you must be an artistically cultivated person”.


p.s. Evet, keske Turkce klavyede yazsaydim! Yaziyi dergi icin toparladigimda daha kolay okunacak bir sekle donusecektir. Bır de eser listemi merak edersenis Eserler'e tiklayiniz. Sabriniz icin tesekkurler. 

Saturday, July 6, 2013

Alitalia * AZ 705

27/06/13
Resimle anlatmak isterdim
Renklerle göstereyim ne olduğunu, nasıl olduğunu
Önce sana, sonra onlara.


Hatta onlara göstermek istemezdim.
Görseler bile ne olacak ki onlara?
Küçük bir nefes alıp derin bir iç çekiş kadar çabuk
Onlar için, benim için de.
Kırmızının bulandığı bunaldığı o an var.
Ya.


28/06/13


Var işte.

Yokları var eder o.

O dediğime bakma o kadar da kolay değil birden
Amansız amalık hali.
Duyarsız duymak hali.

Amansızlık. Duymazlık.
Hal hali.






29/06/13


Duymaman, görmemen gerekir öyleyse
Duyma. Görme.


O hal, bu hal.



Orada, (orada.)




30/06/13