Sunday, June 8, 2014

PC535 - Turuncu Sehir Roma

On bin bilmem kac metrede insanin ayaginin altinda yeryuzu olmayinca gercek yolculuk basliyor. Uzak tanimlasam ancak bulutlarin uzerini tanimlayabilirdim. Tanimadigin bir takim insanlarla bulutlarin uzerinden bir yere gidiyorsun. Sabit bir noktaya. Gercek bir matematik problemi. Yanimdakine "ee sizde mi Roma'ya?" tipi bir soru soramayacak bir insan oldugumdan baskasiyla degil icimle konusuyorum. Orada daha once dokunulmamis bir seyler buluyorum yukaridayken. Bazen de hic bir halt bulamiyorum iste oyle kocaman bir bosluk. O zaman daha da uzak oluyor uzaklar.

Sansliyim check in yaptiramamis olmama ragmen koltugumu koridor vermisler. Cam kenari oturamayaliberi bayagi zaman gecti. Bazi insanlarin bazi laflarindan hayat boyu etkilenirsiniz ya, cok sevdigim insan Serdar Ateser bana bir gun "akilli olan herkes ucaktan korkmali bence" demisti. Bence de korkmali. Yani akil isi mi? Pek degil. Bir vida cikiverse... Ama hepimizin olumle iliskisi farkli. O yuzden bazilarimiz tehlikenin farkinda olmasina ragmen umursamiyor bence. Keske kuslar olmese bazen ve cevreye de bu kadar zarar vermesek ucarken ama benim ucaklarla ilgili duygum yogun. Seviyorum ucmayi her seye ragmen. Ama sadece koridorda oturunca. Aciklik olmassa o kadar da sevemiyorum. Zamanla biraz klostrofobi olustu sanirim.

Pegasus ile ucuyorum. Sabiha Gokcen beni cok yordu. Inanilmaz uzun bir pasaport kuyrugu beklemek zorunda kaldim. Avusturyali bir kadin (hic beklemezsin) sirada herkesi gecip benim onume geldi, ingilizce, Turkce anlamiyorum ayaklari yapti. Boyle insanlar nasil hep beni buluyor acaba? Ne yaptim ettim onume gecirmedim. Ama sabah sabah sinirlerim bir hopladi. Arkasindan tam 1 saat bebekli, hasta insanlarin da beklemek zorunda oldugu o korkunc uzun pasaport kuyrugu.. Ve bu rezaletin tek sebebi Turkiyeli ve yabanci insanlari ayni kuyruga sokup 8 giseden gecirmeye calismak. Gercek bir kaos. Hic beklemiyordum cok yorucu oldu.Herkes birbirinin onunu kesmeye calisiyor, kavga, sicak, anlamsiz itismeler... Iceride kapi degisti bilgisi son dakikada yazdi. Sabiha Gokcen uluslararasi ucuslarda sinifta kalmis. Organizasyon yok. 3. havalimanini da boyle yapin e mi? Butun agaclarimizi bizi rezil kepaze edip nerede oldugumuzu hatirlatmak icin kesin. Su kaynaklarimizi yok edin! Her daim gelisememisligimizi yuzumuze yuzumuze vurun!

Turkiye'deki kis ayaklarinin aksine Roma gunluk guneslik gozukuyor. Butun hafta 32 derecenin altina dusmeyecek sanirim. Marcello'ya turne programimi sordum. Cevaben "yemek, kahve, provalar, kayit, konser, sarap ve göl" yazdi :) Gecen sene iki kere gitmeme ragmen Emanuele ve Marcello ile bitiremedigimiz album kayitlarini bu sefer bitirebilecegimizi umuyorum. Enteresan olan su ki muzikleri hep birlikte on hazirligi olmadan yaratiyoruz. Dolayisiyla su an bir bilinmeze ucuyorum. En cok sevdigim sey. Birlikte yaratacagimiz o sey her ne ise 14'u Cumartesi gecesi cok da guzel bir mekanda (If-Roma) calacagiz Roma'da. Yeni kucuk dostum (synthesizer'im) mininova'yi da yanimda goturuyorum. Bakalim ne numaralar yapacak bize? :) Dolayisiyla heyecanliyim. Sadece sag elimin gecen sene kirilan bolgesi biraz sizliyor. Ayni zamanlardi. Vucut travmalari hatirlar derler. Gercekten hatirliyor.

Roma'ya ilk geldigimde burada yasayabilirim diye dusunmustum. Cok guzeldi. Cok guzel! Sans yuzume guldu yasayabildim de. New York ve Viyana'dan sonra simdi yine tanidik bir yere gitmek mutlu ediyor beni. Sokaklarini bildigim sehirlere yolculuk etmem gerekti bu sene hep. Enteresan. Belki de B plani arayisima destek olmak icin karmanin bir oyunu bu. Roma'ya yeniden alici gozle bakmali. Son uc senedir kalbimi sogutuyor Turkiye. Magdur hissediyorum hep.

Indigimde Lele karsilayacak beni Roma'nin feci sekilde Mecidiyekoy'u animsatan tren istasyonu Termini'de ve "ac misin" diyecek? "Ac degilim" dedigim halde beni yemege goturecekler. Sonra sabah "kahve istiyorum" diyecegim, "tamam" diyip yapmayacak Marcello. Unutacak. "Dondurma yemeye gidelim" dediklerinde bir oglen "tamam ama benim laktoz toleranssizligim malum" dedigimde "aaa ama bunu yemen lazim" diyip dondurmamin uzerine kaymak koyduracaklar.  Avusturya'daki ekibimin yeme/icme allerjilerime olan hassasiyetlerinin aksine boyle bir seyin varligina bile inanmamaya devam edecekler :) "Sarap alayim mi?" sorusuna ben evet dedigim halde aksam yemeginde "ya unuttuk ama bira var evde" diyecekler mecburen bira icecegim. "Yemek istemiyorum daha" dedigim halde tabagima dolu dolu makarna koyulacak.  Durmadan yedirecekler ve evde her oglen parti gibi bir takim muzisyenler makarna yapacak. Sonra calinacak. Durmadan Italyanca konusulacak, ben yarisini anlayacagim yarisinda pencereden disari bakacagim. Bahcedeki limon agacindan limon koklayacagim. Sivrisinekler isiracak bacaklarimi kasinacak kocaman sisecek, limon agacinin mis kokulu limonlari yardima kosacak. Butun bunlara tam kizacak gibi olurken hic bir seye kizamayacagim. Bir komiklik yapip kafami dagitacaklar. Muzik yazacagiz, cizecegiz, soyleyecegiz, calacagiz... Hepsi gececek. Her sey iyi olacak (selen).

Buradan giderken ic zincirimde bir halka koptu. Hassasiyet insanin basina bela. Hele bizim yasadigimiz gibi bir ortamda. Susan Cain'in mazlum icedonuklerin dunyasini anlattigi "Sessizlik" (Quite) kitabinda "gercek icedonukler haksizliga, adaletsizlige ve siddete karsi asiri duyarli olurlar" diyor. Iste tam da bu yuzden burada tukeniyoruz icedonuk kardeslerim. Malin gozu degilsen, teflon degilsen bittin! Dun Lice'de Kalekol yapilmasin diye 12 gundur direnen Licelilerin uzerine ates actilar. Iki kisi olmustu sirtlarindan yedikleri kursunlarla. Cok canim sikiliyor butun bunlara ve karsisinda yer alan rahatlikci duyarsizliga, vicdansizliga. Surekli midem rahatsiz, hep agriyor. Soma madencilerinin kaybindan beri ikiye katlandi. Caresizlikten. Bazi insanlar eylemsiz duramaz. Beni eylemsizlik hasta ediyor. Maalesef bu yipratici duygular yaraticiliga evrilen duygular da degil. Tuketiyor. Eylemsiz ol(a)madigim halde.

Fakat bu sefer Turkiye'de genel olan bitenlerin vermis oldugu ofkeli ve sikintili hal disinda bir sey dokundu icime. Kisisel. Giderken o rahatsiz edilmis duyguyu da yanimda goturuyorum su an. Yanlis anlamak, yanlis anlasilmak ne kadar da kolay! Boyle zamanlarda kendimi teselli etmek icin harekete gecip muzik yazamiyorsam bir parcaya takilabiliyorum. Konunun arka plani oluyor. Defalarca dinliyorum. Iyilesme surecinde bana iyi geldi. Belki paylasmak iyidir. Icedonuklere gelsin. Direnmek sizlerle guzel!

Buraya "Feist - The Water" gelecek.

"The water, the water
Didn't realize
It's dangerous size
The mountain, the mountain
Came to recognize
It's a steep and rocky sides
More than realized"




No comments: