Friday, April 17, 2015

TK 1764 Helsinki - İstanbul: Yerçekimi

Hayallerim var. Uzaya gidip dunyaya bakmak istiyorum (earth gazing). Gerceklestirebilirsem eger butun duygu dunyamin degisecegini dusunuyorum. Kendimle ilgili, sevdiklerimle ilgili, varlik/yokluk ile ilgili, hatta belki inanc ve insanlikla ilgili. Sabit durumdan kurtulma istegimin sebeplerini sorgulayip hep ayni cevaba ulastigim zamanlarda (cocukluktan kalma aile aliskanligi beklenmedik seyahatler, bilinmedik dunyalar) eksik kalan seyin ne oldugunu dusunuyorum. Bir sey eksik orada. Sadece ailen gezgindi diye sabit duramiyor olamazsin. Bunun tam tersi, surekli gezmekten bezdigi icin sabit civi gibi cakilmis hayatlar yasayan onlarca arkadasim var. Hayir. Degisiklik, yeniden yapilanma, yeni ve degiskenlik ile ilgiliyim. Butun bunlarin direkt olarak “inanc” ve “inanc degerleri” ile ilgili oldugunu dusunuyorum hala. Iktidar ve baskici yapilara surekli meydan okuma hissimin yercekimi (gravity) ve tek tanrili dinler ile ilgili bir sorun oldugunu derinden hissediyorum. Sanki bana bunun icin yercekimsiz bir ortamda surekli sessizlik icinde bir yerde olmak (ama insan yapimi bir aletin icinde) bir fikir verebilir ancak. Ayagin saglam yere basmiyor ise aklin nereye gidiyor? Iste butun mesele bu.

Bugun Oguz ile Helsinki'de Modern eserler muzesi, Kiasma'yı gezdik. Muhtesem bir ozel serginin ardindan binanin ust katlarina kurulmus olan yeni islere baktik. Orada Elements sergisi içinde maalesef ismini hatırlayamadığım bir sanatçının sabitligi sorgulayan bir isine denk geldik. Tam da benim kafamın en karışık olduğu konuda. Tesadufe bakin! Iceri dört kisi girebildigin bir oda tasarlamis. Yer sen yurudukce hareket ediyor. Ortaya da bir kaya koymus kocaman. O da sabit degil. Dolayisiyla senin tek sabitin yercekimi oluyor cunku yuruyebilmemizi saglayan kuvvet o. Yani neresinden baksan yine en azindan uclu bir denklemde bir adet sabitin var. O da senin (belki de ic) dengeni sorgulayabilmene sebep olan yercekimi. Baska bir iste de yine, karsilikli ayni sabitte oturabildigin bir denklem kurulmustu. Bir ayna/cam'ın iki tarafına karsilikli iki sandalye yerlestirilmis. Yukarida sabit olmayan bir isik sallaniyor ileri geri iki sandalyenin uzerinde. Belli bir ritim ile. Sen karsinda baktigin ayna/cam'da partnerinle oturdugun yerden bir kendin bir o oluyorsun isik sallandikca ustunde. Muthis bir deneyimdi. Gercek bir denge deneyimi. Soru benim icin suydu; sabitin nedir? Kendin misin? O mu?

Sabit (yercekimi) ihtiyacimiz ile birbirimizin kafasini karistirdigimiz zamanlardayiz ya, Gravity, Interstellar gibi filmler cekmeye basladik. Varolus sebeplerimize itirazimiz var. Insanoglu evrene evi (dunya) olmadan da yasayabilecegini kanitlamaya calisiyor. Belki Dunya varligi ergenligini yeni tamamladi da ancak simdi evden ayrilmak, evreni tek basina algilamak, sorgulamak ve yasamak, yeni dunyalar kurmak istiyor. Ama bir yandan da cok korkuyor. Orada basina ne gelecek bilmiyor. Maymunlar Cehennemi filminde olduğu gibi kesiflerde bulundugunu zannettiginde aslinda evine geri donmus olmaktan odu kopuyor. Belki bu yuzden artik sabitli iliskilerden vazgecmeden, sevmek/sevilmek iliskisi garanti oldugunda ancak yeni iliskilere, maceralara yelken acmak istiyor. Ama onu da yuzune gozune bulastiriyor. Gitmek istiyor, fakat kalmak iyi geliyor (interstellar). Gitmek istiyor ama cani istediginde geri donebilmek istiyor. Gidemiyor da... Kalamiyor da... Sabit(i) olmadan nereye nasil gidebilecegini bilmiyor. Orada yuruyebilecek mi? Ya ayagi yerden kesilirse? Yine ayni soru; sabit sen misin, baskasi mi? Icerisi mi? Disarisi mi?

20. yy'in basindan beri muzikte tek merkezli muzikten kacinmaya calisiyoruz. Bu hizli uzaklasmaya insan kulagi uyum gosteremedi. Tek merkezden kacinmak muzik gibi nesnel bir sanat alaninda cok kolay. Sabitin tuval degil. Duvarda asili, bir odada sergilenir degil. Ucusan, sese donusup hop diye senin kulaginin duymadigi noktada havaya karisip giden sessizlik (?) tarafindan yutulup yokolan (?) bir fenomen muzik. Klasik veya romantik donemdeki gibi ya da bir pop veya standart bir caz parcasinda oldugu gibi merkezinde donup durmuyorsa, bir basi sonu oldugunu nasil anlayacaksin? Butunlugunu kurgulayamadigin, cekim eksenini algilayamadigin bir fenomeni sanat olarak algilamanin yolu nedir? Bu konuda hala itisiyoruz. Yeni muzik ile insanlarin ilgisinin cabuk kopmasinin ve neredeyse 100 senedir de barisamamis olmasinin en onemli sebeplerinden birisi iste bu eksen yoksunlugu (?). En azindan arayisin yercekiminden uzaklasma ihtiyaci olusu. Yeni bu muzigin bir dini olsun deseniz olamaz. Bildigin en ateist muziktir istesen zorlasan ancak kendin bir teori olusturarak eksen bulabilirsin. Bestecisi bu ekseni umursamaz. Ama anlatimci dilini umursar. Bana peki isin sanat degerini nasil olcecegiz diye defalarca sorulmussa her seferinde yeni bir durusla anlatimci dilini cozmeye calismalisiniz diyorum. Bu da cok emek sarfetmek gereken bir caba olabilir. Olsun varsin.

Yaşama standartlarını sanat ekseninde düşünmeyen, hissetmeyen birisi sabitlikten kurtulup her seferinde ama her seferinde bir eser ile karşılaştığında yeniden yapılanmayı kabul eder mi? 

Yine donup dolasip konuyu muzige getirdik mi abilerim ablalarim? Getirdik. Benim eksenim de iste bu. Arayisim da. Bu sabitsizlik. Bu fenomen. Bu sessel belirsizlik butunu (?). Küçüklüğünde Behrengi, çocukluğundan ilk çıkış romanları olarak Gorki okumuş, üniversite de işletme sonra da Caz eğitimi almak için Amerika'ya gidip okumuş birisine sabitin nedir diye sormak da biraz saflık olurdu zaten. Belli ki kızın kafası karışık!

Not. Dikkat yazi caktirmadan ateizm, kaos ve anarsi icerir. Altyazi okumayi bilen sevgili dostlarim. Bir de bir suru bilmece soru isareti. Keske oyle bir grup insan olsaydık ki bu yazının altında bu konuları hakkıyla tartışabilseydik. Ama bakınız o insanlar da hep bir başkası olmayı tercih ediyorlar. Çünkü sorgulayan olmak sabitini de sorgulamayı gerektiriyor. Kabul edelim ki bu bir çoğumuz için zor. Hatta belki de gereksiz (?). Bu kimin ayıbı ben hala çözemedim. Fakat çok da derdim değil.
 5.04.15 
Helsinki İstanbul arası havada bir yerlerde...